Kadın ile Erkek

    Uyuyordum. Saat gece 4:30 sularıydı. Günün yorgunluğunu ve stresini sadece uyuyarak atıyordum. Birden su içmek için sıcacık ve anneanne yatağı diye adlandırdığımız yatağımdan kalktım. Bedenimi taşıyamayacak kadar halsiz, yorgun ve bitkindim. Olanların şoku hâlâ üzerimdeydi. Geçer sandığım hiçbir şey geçmemişti. Suyumu içmek için mutfağa yöneldim. Ruhum uyumama engel olmaya başlamıştı artık. Susmak istedim hem de bir ömür boyu. Sonunu göremedim. Suyumu içtikten sonra tekrar yatağıma döndüm.
         Sabah 7:00'da her zaman çalan -ki çalmasından nefret ettiğim- alarm ile uyandım. Her sabah alışkanlık edindiğim ve en sevdiğim kahvaltı ürünü olan yulaf lapasından bir kase koyup yemeye başladım. Yulaf lapasını neden bu kadar sevdiğimi düşündüm. Bunun peşimi bırakmayan üşengeç yapım ile bağlantısı olmalıydı. Dişlerimi fırçalayıp, üstümü giyinip yola çıktım. 
             Bu arada ben Bengi. Adım sonsuzluk mânâsına geliyor. Annem ile babam sonsuza kadar sürecek olan sevgilerinden esinlenerek adımı koymuş. 25 yaşındayım. İri siyah gözlere sahibim ve simsiyah saçlara... En sevdiğim hobim ve kazanımım kitap okumayı sevmem oldu hayatta. Bu yüzden bir gazetede editörlük yapıyorum. Hayatımın aşkı olan kişiyle de buraya ilk geldiğim gün tanıştık. Adı Bâki. Onun adı da sonsuzluk demek. Gazetenin en başarılı köşe yazarlarından. Hatta bana göre en başarılısı. Kapıdan içeri ilk girdiğimde o sonbahar yeşili gözlerini gördüm. Gülüyordu. Sol yanağında küçücük gamzesi vardı. O gamzeyi sadece dikkatle inceleyenler fark edebilirdi. Kumral saçları dağınıktı ve bunu umursamadığı her halinden belliydi. Akşama kadar mesai nasıl geçti bilemedim. Akşam olunca herkes odama hoşgeldin demeye gelmişti. En sonda bütün rahatlığı ile o. Bütün gün beni incelediğini söyledi. Şaşırdım ve nedenini sormadım. Aradan bir hafta geçmişti. Artık selamlaşma aşamasını ilerletmiştik. Beni akşam yemeğine davet etti. Kabul ettim. İş çıkışı direkt arabaya atlayıp yola koyulduk. Beni beğendiğini söylemişti. Şaşırmış aynı zamanda çok sevinmiştim. Tek diyebildiğim "ben de seni beğeniyorum" olmuştu. Ötesini diyebilecek cesareti bulamadım kendimde. 
            Günler çok güzel geçiyordu. Her gün koşa koşa işe gidiyordum. En büyük eğlencemiz haftada bir kitap okuyup birbirimize o kitabın eleştirisini yapmaktı. Aradan iki ay geçmişti. 28 Ekim Perşembe. Akşam saat 8:07. Mesaiye kalmıştık ve bitmesine daha 1 saat vardı. Birden masasını toplarken gördüm onu. Tepkisiz ve soğuktu. Onu hiç böyle görmemiştim. Yanına gittim ve olabildiğince soru yağmuruna tuttum. Susuyordu. Son cümlesi "hoşçakal sonsuzluğum, ben gidiyorum" olmuştu. O an sadece arkasından bakabildim. Neden diye soramamıştım. Bugün tam 39.gün ve o hâlâ gelmedi. Hattını değiştirmişti. Evine kaç kere gittim, bomboştu. Beraber kitap okuyup yemek yediğimiz odalarda artık sessizlik hakimdi. Orası sondu. Benim adım Bengi, anlamı ise sonsuzluk...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İnsan Hatırlar

Insan ayni yerden iki kere kırılmaz

Kimdir Edebiyatın Renkleri?